Önce okullar kapandı, ardından köyler… / Yusuf Yavuz

Yazar Şafak Okdemir, geçtiğimiz ay ‘Önce Okullar Kapandı’ adıyla Çınar Yayınlarından çıkan son kitabında, Güneybatı Anadolu’da, vahşi madenciliğin yok etmek istediği sedir ormanlarını korumak isteyen köylülerle yaşamı savunmak adına yolları kesişen insanların öyküsüne odaklanıyor.

Okulsuz ve öğretmensiz kalan köyün ihtiyar delikanlıları Çoban Gürsu, Musti Dede ve güngörmüş Ümmü Nine ve Çakır Ana’sı ile onlarla yolu kesişen Öğretmen Perihan, Avukat Nazlı, Prof. Dr. Doğan Kantarcı ve Gazeteci Yusuf Yavuz… Şafak Okdemir, kimisine birebir tanıklık ettiği direniş öykülerinde gerçek yaşamdan insan yüzleriyle kırsalın anonimleşmiş ve adeta tek bir karakterde kişilik bulmuş yaşam savunucularının kimi zaman hüzünlü kimi zaman da neşeli anlarına davet ediyor okuru. Toroslarda bir dağ köyünde, direniş ateşinin başında, sımsıcak çayların eşlik ettiği ve yaşamı savunurken bir araya gelerek kocaman bir yürek olan insanların öyküsü. Çocuklardan gençlere, ninelerden dedelere hemen ker yaştan insanın kendinden bir şeyler bulabileceği ‘Önce Okullar Kapandı’, son yıllarda insansızlaştırılan kırsalın, insan kalmak ve dağı taşı korumak uğruna gösterdiği masalsı bir yolculuğa çıkarıyor okuru…

Türkiye’nin kırsal coğrafyası son yıllarda eşi benzeri görülmemiş bir yağma saldırısıyla karşı karşıya. Dağlar, ormanlar, meralar, yaylalar, nehir vadileri ve kıyılar, koylar…

Doğada paraya çevrilebilecek ne kadar varlık varsa hemen hepsinin varlığı bu yağma saldırısından payına düşeni alıyor. Dağ keçilerinden deniz kaplumbağalarına, sedir ormanlarından yükseklerdeki serin suları kendilerine mesken tutan o güzelim dağalası balıklara, yüksek göklerin altında süzülen kartallardan yerin yüzünü şenlendiren sincaplara kadar…

KALKINMA VE BÜYÜME MASALIYLA YAĞMALANAN KIRSAL

Büyüme ve kalkınma masalıyla doğal alanlarını sermaye birikiminin yeni ham maddesi haline getiren bu sürecin çok uzun yıllardır adım adım hayata geçirilen bir plan olduğu fikri birçoğumuzun zihninde dönüp duruyor. Nasıl dönmesin ki? Olup bitenlere bakılınca böylesi organize bir kötülüğün ancak yıllarca adım adım planlayarak ve tüm yasal altlıklarını oluşturarak yapılabileceğinden başka bir şey düşünemiyor insan…

Bu planın belki de en çarpıcı yanlarından biri de kırsal yaşama devlet eliyle uzatılan bir ışık olan köy okullarının kapatılmasıydı. Reşat Nuri Güntekin’in ünlü romanı Çalıkuşu’nun Öğretmen Feride’si, erken cumhuriyet döneminden 1980’lere kadar memleket, idealizm ve aydınlanma kavramlarıyla özdeşleşerek idealist öğretmen prototipinin simgesi gibiydi. Buna 1950’lerden itibaren edebiyat ve sosyo-kültürel alana dâhil olan Köy Enstitülü eğitimci-yazar-yönetici öncüler de eklenince yerinden kalkınma çabaları kırsaldaki eğitimin ve üretimin geliştirilmesine yönelik bir umudu da besliyordu.

KIRSALIN SESİ OLANLAR GÖÇÜP GİTTİKÇE UNUTULAN GERÇEKLİK

Mahmut Makal’dan Fakir Baykurt’a, Ali Yüce’den Talip Apaydın’a, Mehmet Başaran’dan Dursun Kut’a, Pakize Türkoğlu’ndan Hatun Birsen Başaran’a birçok isim bu dönemin tanıkları olarak kırsalın dili, sesi oldular. Mahmut Makal’ın köy öğretmenliği notlarından oluşan ‘Bizim Köy’ kitabı ile Fakir Baykurt’un kırsaldaki ezen-ezilen ilişkisine ayna tuttuğu ‘Yılanların Öcü’ romanı toplumsal dokuya işleyen, kırsalın gerçekliğini çarpıcı biçimde ve yalınlıkla anlatan yapıtlar olarak öne çıkarken, birbirini izleyen birçok edebi metin, inceleme, anı, roman türü eserler köy gerçeğiyle yüzleşilmesine aracılık etti.

KÖYLER BOŞALDI, KENTLER DOLUP TAŞTI

1970’lere kadar ülke nüfusunun yüzde 70’e yakını kırsalda yaşarken, bu oran günümüzde tam tersine döndü. Bugün mahalleye dönüşen köyleri de içine kattığımızda kırsal nüfusun genele oranı neredeyse yüzde 10’dan daha az bir seviyeye düştü. Yasada mahalle olan ancak halen köy yaşamının sürdürülmeye çalışıldığı, bunun için de sürekli olarak yasal engellere takılan yerleşimlerin kaotik belirsizliği yeni bir huzursuzluk türünü de beraberinde getirirken, köy evlerinin yerini villalar, köy bakkalının yerini de zincir marketler aldı…

YÜZBİNLERCE ÇOCUK BİR GECEDE GURBETLE TANIŞTI

1997’de çıkarılan yasal düzenleme ile sekiz yıllık zorunlu eğitime geçilmesi ile birlikte köy okullarının kapılarına da birer birer kilit vurulmuş, taşımalı eğitimle mevcut öğrenciler de yakın yerleşimlerdeki okullara taşınmış, yatılı bölge ilköğretim okulları ile aynı şekilde yüzbinlerce çocuk yaşamının en kritik döneminde gurbet, uzaklık ve hasret gibi duygularla tanışmak zorunda kalmıştı…

2000’LERDEN BU YANA 20 BİNDEN FAZLA KÖY OKULU KAPATILDI

Köy okullarının kapanması aslında 1980’lerden itibaren az da olsa yaşanan bir durumdu ancak 2000’lerin başından itibaren günümüze kadar 20 binin üzerinde köy okulunun kapanması, öğretmensiz ve öğrencisiz kalan kırsalda büyük bir boşluk yarattı. Aileler bir zamanlar üretim yaptığı köyünden uzaklaşıp, çocuğunun eğitimi uğruna ilçelere, kentlere taşınmak zorunda kaldı. Bu büyük ve dramatik eğitim göçünün bilançosu henüz bilinmiyor. Bu sessiz iç göçün yarattığı dramların romanları, öyküleri henüz yazılmadı. Bu yutkunulan ve boğazda düğümlenen zehir henüz tükürülmedi. Bu nedenle ancak bunun yarattığı dolaylı sonuçları görüp yaşayarak tahmin yürütebiliyoruz.

PEYNİRİN KİLOSUNU BU YÜZDEN 300 LİRAYA YİYORUZ

Mesela bu yüzden peynirin kilosunu 250-300 liraya, sütün litresini 30-40 liraya, yumurtanın tanesini 3-4 liraya, etin kilosunu 200-250 liraya tüketiyoruz. Bu yüzden Rusya’dan buğday, Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan mercimek, Avustralya’dan koyun, Uruguay’dan sığır ithal ediyoruz. Bu yüzden “paramız var ki ithal ediyoruz” diyen bakanlar tarafından yönetiliyor, ülke tarihinde ilk defa Gürcistan’dan saman ithal eder duruma düşüyoruz.

SUSUZ YAZ’IN KÖYLÜLERİ GİTTİ, ARTIK SU İÇİN KAVGA EDEN ŞİRKETLER VAR

Bu yüzden önce okullar kapandı, ardından köyler boşaldı, sonrasında ise kırsal coğrafyası adım adım yağmalanmaya başlandı. 1960’larda Metin Erksan’a Susuz Yaz filmini çektiren koşullar ve o koşullarda üretim yapabilmek için bir avuç su için birbiriyle kazma-kürek mücadele eden insanların öyküleri, yerini boşalan ve insansız kalan, terk edilen köylerde proje yapan şirketlerin çıkar kavgalarına bıraktı: “Bu dereye önce ben HES yaptım, suyu önce ben kullanacağım! Maden ruhsatını önce ben aldım, bu dağları ben kemireceğim! Bu ormana önce ben geldim, ben yağmalayacağım!”

YAŞAMI SAVUNMAK İÇİN DİRENEN BİR AVUÇ İNSANIN ÖYKÜLERİ UNUTULMASIN

Kırsalın vahşice yağmalandığı bu sürecin çetelesi de henüz tutulmuş değil. 1960’ların Türkiye’sinde Anadolu coğrafyasının dört bir yanındaki insanlık öykülerinin edebiyat aracılığı ile önce kente, ardından da çeviriler aracılığı ile dünyaya taşındığı dönemlerin ardından bugün kırsalın acısı kendi içinde yaşanıyor ve rantın, yağmanın ateşi düştüğü yeri yakıp geçiyor. Buna karşı direnen bir avuç insanın öyküleri ise gündelik yaşamın koşturması ve ağırlaşan geçim derdi arasında kaybolup gidiyor.

YAZAR ŞAFAK OKDEMİR, DİRENİŞ ATEŞİNİN BAŞINDAN BİLDİRİYOR

Ancak bütün bunlara kulağını tıkamayan, gözünü kapatmayan yazarlarımız da var. Son yıllarda çocuk ve gençlik edebiyatı alanında ürettiği nitelikli eserlerle tanıdığımız Şafak Okdemir bunlardan biri. Aldığı tıp eğitiminin ardından doktorluk mesleğini bir yıl kadar sürdüren ancak daha sonra yüreğinin sesini dinleyerek grafik eğitimi almaya karar veren Okdemir, daha aktivist bir yaşamı seçmesinin yanında tanıklık ettiği direnenlerin öykülerini yazar ve çizer olarak aktarmaya başladı.

ÇOBAN GÜRSU, AVUKAT NAZLI, DOĞAN HOCA VE GAZETECİ YUSUF YAVUZ

Çoğu zaman birebir içinde olarak yakından tanıklık ettiği, insanların derelerini, dağlarını, ormanlarını, kıyılarını korumak için verdikleri mücadeleyi kılı kırk yaran bir titizlikle yazıp çizerek kalıcı kılan Odemir’in geçtiğimiz ay Çınar Yayınları arasında çıkan son kitabı ‘Önce Okullar Kapandı’, Toros dağlarında sedir ormanlarını korumak için mücadele veren bir avuç insanın öyküsüne odaklanıyor. Güneybatı Anadolu’da okulu kapanan bir köyde geçen öykü, içindeki öğrenme aşkı hiç sönmeyen Gürsu Dede ve ihtiyar delikanlı arkadaşlarıyla, Perihan adındaki öğretmen, Avukat Nazlı, bilim insanı Doğan Hoca ve köylülerin mücadelesine ses olan bir gazetecinin (Yusuf Yavuz) kesişen yollarını anlatıyor.

GERÇEKLE KURMACANIN İÇ İÇE GEÇTİĞİ BİR DİRENİŞ ÖYKÜSÜ

Öyküde adı geçen gazeteci Yusuf Yavuz, bu satırların da yazarı olan bendeniz. Şafak Okdemir, bu öyküye başladığı günlerde uzun yıllardır kırsal alandaki mücadeleleri takip eden ve olabildiğince seslerini duyurmaya çalıştığım bir süreçte bu çabaların tarihe not düşülmesi adına yazılması gerektiğine beni ikna etmişti. Sonuçta aradan geçen üç yılı aşkın zamanda ortaya emek ve sabır dolu bir öykü çıktı. Kitapta gerçek adıyla yer alan Doğan Hoca da ömrünü Türkiye ormancılığına adamış, yüzlerce öğrenci yetiştiren ve kamunun, halkın çıkarı için oradan oraya koşuşturup duran değerli hocamız Prof. Dr. Doğan Kantarcı’dan başkası değil.

TOROSLARIN BİRBİRİNDE YENİDEN CAN BULAN İNSANLARI

Yazar Şafak Okdemir, kitabında, son yıllarda Anadolu coğrafyasını korumak, ağacı, suyu, ormanı ve denizi gelecek kuşaklara da aktarabilmek için çırpınan insanların arasında dolaşıyor. Çizdiği insan yüzleri, terk edilmiş köy okulları, terk edilmiş evlerin kapı oymaları, çarkıfelekler, allı-güllü basmalar, direniş ateşleri ve sımsıcak çayların eşlik ettiği, kocaman bir yürek olunan anlara götürüyor okurunu. Öykü Likya coğrafyasında, bir sedir ormanının kıyısındaki köyde geçse de son 20 yılda Batıdan Doğuya Torosların direnen insan yüzleri, anıları var ayrıntılarda.

Çocuklardan gençlere, ninelerden dedelere hemen ker yaştan insanın kendinden bir şeyler bulabileceği ‘Önce Okullar Kapandı’, son yıllarda insansızlaştırılan kırsalın, insan kalmak ve dağı taşı korumak uğruna gösterdiği masalsı bir yolculuğa çıkarıyor okuru…

https://acikgazete.com/once-okullar-kapandi-ardindan-koyler/